LALE'NİN HİKAYESİ

Türkler'in Milli Çiçeği


Lalenin Hikayesi

İnsanoğlu yaradılışı gereği etrafındaki canlı cansız her şeyle iletişimde olan bir varlıktır. Elbetteki canlılarla kurduğu ilişki ve iletişim, dağla - taşla kurduğu ilişkiden daha farklı, çoğunlukla daha duygusaldır. Bunun en büyük sebebi de şüphesiz doğadaki diğer canlılarda kendi yansımasını, kendine benzeyen ya da benzemeyen yönleri arayışta olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu canlılar içinde hayvanlardan sonra bitkiler, besin olarak tüketiklerini bir kenara bırakırsak,  doğanın her mevsim yeniden canlandığını, rengarenkliğini, zenginliğini kısaca  yaşamı ifade eden çiçekler gelir.  Kültürlerden kültürlere, topluluklardan topluluklara her bir çiçeğin anlamı da, insanların zihninde oluşturduğu karşılıklar da değişmektedir.

Örneğin Güney Asya kültürlerinde ya da öğretilerinde lotus çiçeği berraklığın zihinsel aydınlanmanın, hatta mükemmelliğin sembolüyken; batı medeniyetinde ise Nergis çiçeği Narkissos’la, narsizmle ve kendini beğenmişlikle özdeşleştirilir.

Bizim kültürümüzde ise öne çıkan iki önemli çiçek var. Biri gül, biri Lale.

Türk milletinin inançları çevresinde anlamları şekillenen bu iki çiçek özellikle Türk edebiyatında sıklıkla kullanılır. “Gül Peygambere, Lale Allah’a açılır” vecizesi laf olsun diye ezbere kurulmuş bir cümle değildir. Gül’ün saflığı, güzelliği, mis gibi kokusu peygamber ile özdeşleşirken, Lale ise yine hem güzelliği hem de "LALE" kelimesinin Arapça harf karşılıklarının ALLAH lafzı  kelimesi ile aynı olması sebebiyledir.  

TÜRKLERİN Milli Çiçeği ; Lale

Yazımızın sebebi olan Lale’nin hikayesine şöyle kısaca bir göz atalım ve lale hakkında genel bilgileri sıralayalım;

Lale (Tulipa), Liliaceae (Zambakgiller) familyasından Tulipa cinsini oluşturan güzel çiçekleri ile süs bitkisi olarak yetiştirilen, soğanlı, çok yıllık otsu bir bitkidir. Anadolu’nun dağlık bölgelerinde, Kafkasya, Kırgızistan ve Himalayalar’ın 4000 metreye kadar olan yüksekliklerinde doğal olarak yetişebilir. Yazın kuru ve sıcak, kışın soğuk ve nemli geçen bölgelerde doğal olarak yaşayabilir. Doğal laleler melezlenerek çok çeşitli laleler elde edilmiştir. Günümüzde 5544 çeşit lale türü olduğu bilinmektedir.

İstanbul laleleri ve Osmanlı laleleri de ayrı bir tür olarak literatür de yer alır.  Osmanlı’nın son dönemlerinde lüks, şatafat ve zevk dönemi olarak anılan bir zaman dilimine “Lale Devri” denilmesine dahi sebep olmuştur.

İstanbul Lalesi, form itibariyle alışılmış lale tiplerinden oldukça farklıdır. Hançeri sivri yapraklı, badem şeklinde çiçekleri olan İstanbul Lalesi'nin bir zamanlar 1588 çeşidi olduğu söylenirdi.

İstanbul’da Lalenin hikayesi ise şöyle özetlenebilir, Selçuklular, Anadolu'ya lalelerle birlikte yerleştiler. Bu topraklara lale soğanları ekmekle kalmayıp; camileri, mezar taşlarını, sanat eserlerini, sarayları lale motifleriyle süslemeye başladılar. 11. yüzyılda Anadolu'ya giren laleye 13. yüzyılda Mevlana'nın dizelerinde de rastlarız. Osmanlılar da laleyi çok sevdiler ve fethettikleri toprakları lalelerle süslediler.İstanbul'un fethinin ardından lale Avrupa topraklarına ayak bastı. Padişah kaftanları, saray eşyaları da lale motifleriyle bezendi. Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve III. Ahmet "Lale" ye en düşkün padişahlardı.

Bugün Dünya’nın e büyük lale üreticisi olan ve bir  nevi ülkenin simgesi lale olan Hollanda’ya ise batıyı bir çok şeyle, kahve mesela, tanıştıran yine Osmanlı İmparatorluğu idi. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hollanda Kralı'na gönderilen laleler, ilk başta Hollandalıları ve kısa zaman içerisinde tüm Avrupalıları hayranlık içinde bırakmışlardır. Böylece günümüze kadar dünyanın en fazla lale üreten ülkesini Hollanda haline gelmiştir.

Lale ile ilgili yazacaklarımız sayfalar dolusu tutacağından bu kısa lale gezintisine son verirken, evinizin balkonunuzun, bahçenizin mutlaka bir yerinde gördüğünüzde içiniz açılacak, ruhunuza tazelenme ve canlana katacak bir lale çiçeği olmasını sevecenlikle tavsiye ederiz.

Son olarak, ülkemizde “Lalenin Bir Türk Çiçeği” yani Türklerin Milli Çiçeği olduğunu pekiştirmek amacıyla kurulmuş İstanbul Lale Vakfı olduğunu, hatta bu vakfa bağlı bir lale müzesi olduğunu, yine dünya edebiyatında yer etmiş,  Monte Kristo Kontu’nun Fransız yazarı Alexandre Dumas’nın “Siyah Lale” adında 1850 yılında yayımlanmış muhteşem bir kitabı da olduğunu hatırlatalım.

 

Bu yazının bir kısmında İstanbul Lale Vakfı internet sitesinden istifade edilmiştir.

20.06.2025